11 Şubat 2023 - Cumartesi

Tehlikenin Farkında mıyız ?

“Müslümanların işi (derdi) ile ilgilenmeyen (dertlenmeyen) onlardan değildir” kavli gereği toplumsal çöküşe karşı durmalı, sorunları ve sebeplerini tartışmalı v

Yazar - Aziz Terzi
Okuma Süresi: 7 dk.
Aziz Terzi

Aziz Terzi

m.azizterzi@gmail.com - 0322
Takip EtGoogle News

On dört asır önce insanlık bir kez daha ateş çukurunun kenarına kadar gelmiş, yeryüzü ifsat olmuş, doğrular ve yanlışlar, iyiler ve kötüler yer değiştirmiş, umutlar azalmıştı.

Yaratıcısını unutan insan, aklın kabul etmeyeceği bir şekilde kendi elleriyle yaptıkları putları, bir takım isim ve kavramları kutsayıp yüceltiyordu. Yaratıcıyla birlikte ilahi mesajlar da unutulmuş, heva ve heves üzerine bina edilmiş hayatlar, zayıfları eziyor zenginleri el üstünde tutuyordu. Beşeri kanunlar zulmün başlıca kaynağıydı. Karanlıklara gömülen dünyayı şirk, zulüm, fesat ve ahlaksızlık kaplamıştı.

Allah Subhanehu ve Teâlâ, bir kez daha rahmetini gönderdi. İslâm güneşi karanlıkları parçaladı ve dünyayı aydınlattı. Cehennem ateşine koşarak giden insanlığın elinden tuttu ve kendisine tabi olanları “ahsen-i takvim” katına yükseltirken haktan sapanları “esfel-i safilin” konumuna indirdi. Kaskatı kesilmiş kalplerden âb-ı hayat fışkırttı.

Dünya hayatını, onun öncesini, sonrasını ve aralarındaki ilişkiyi anlatarak, insanoğlunun büyük düğümünü çözdü. Katından indirdiği tertemiz hükümleri, hayatlarında tatbik edecekleri nizamlar ve kanunlar hâline getirdi. Âlemlere Rahmet olarak gönderdiği son Nebi ve son Rasul olan Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i tek örnek, tek model ve tek önder seçti. İslâm’ı, iman edip teslim olanların kendisine tutunduğu en sağlam kulp yani “Urvetu’l-Vuska” olarak gösterdi.

Tarih tekerrür etti, insanlık kendisini ayakta tutan şeyin bu sağlam kulp olduğunu unuttuğunda yavaş yavaş onu bıraktı. Ve karanlıklar yeniden dünyayı kapladı. Yeryüzü yeni bir ifsat dalgasıyla baş başa kaldı. Cahiliyye toplumunun ateş çukuru yeniden alevlendi.

Bu sefer cahiliyenin güncel formu; seküler/laik hayat tarzı olarak, kapitalizm olarak karşımıza çıkmıştı.

Bugünümüz, yarınımız ve geleceğimiz büyük tehlike altında farkında mıyız?

Yaşanan her kötülük sonrası “bundan daha kötüsü ne olabilir ki?” diye düşünürken “cinsiyet eşitliği” adı altında “LGBT” vb. sapkınlıklar normalleştirilmeye, yasalarla korunmaya ve yaygınlaştırılmaya çalışıldı. Üstelik toplumu yok oluşa sürükleyecek bu sapkınlık devlet gücüyle desteklendi. İfsad edici bir kavram olana “özgürlükler düşüncesi” adı altında eşcinsel derneklerinin kurulması ve özgürce faaliyet göstermeleri güvence altına alındı.

Hayatı tanıması ve hayatta bir yer edinmesi için okula gönderdiğimiz çocuklarımız “toplumsal cinsiyet eşitliği” adı altında ifsat edici programlar ve etkinliklere maruz bırakıldı.

Geleceğimizin teminatı olan gençlerimiz; gayri İslâmi ideolojilerin ve karanlık fikirlerin hedefi hâline geldi. Ateizm ve deizm gibi inançsızlık fikirlerinin girdabında hayatın gerçek anlamını yitirdi. Aileden, toplumdan ve İslâm’dan kopmuş bir şekilde boşlukta sürüklenmeye başladı.

Kimlik ve şahsiyet bunalımı yaşayan, aklının ve kalbinin sesini, alkol ve uyuşturucu ile susturmaya çalışan, toplumdan uzaklaşıp sanal bir dünyada yaşamayı tercih eden, oyun, eğlence ve kısa yoldan zengin olma hayalleri ile ömrünün en verimli dönemlerini tüketen idealsiz, sorumsuz ve uyuşturulmuş bir nesil oluştu.

Gençlerimiz, çocuklarımız, geleceğimiz, umutlarımız her geçen gün daha da savruluyor ve elimizden kayıp gidiyor! Tehlikenin farkında mıyız?

İslâm’ın koruma altına aldığı “aile” kurumu da dağıldı ve yok olmanın eşiğine geldi. Evlilik dışı ilişkiler yaygınlaşırken, aile kurmanın ilk adımı olan evlilik zorlaştırıldı, külfetli hale getirildi. Hatta gereksiz bir yük olarak görülmeye başlandı. Aile içinde ise huzur ve güven kalmadı. Boşanma oranları evlilik oranları ile yarışır hale geldi. İslâmi bilinçten yoksun aile yapısı sebebiyle aile içi şiddet ve sorunlar arttı.

Ailenin unsurları olan; baba, anne ve çocuğun misyon ve sorumlulukları değişti. Evin reisi ve koruyucusu olması gereken babaya, sorumluluklarını terk edip sadece “eve ekmek getiren adam” rolü verildi. Ailenin saadeti ve düzeninin kaynağı olması gereken anne, “çalışan ve kariyer sahibi bir kadın” rozetini almak için aileden koparıldı. Ebeveynlerinden alamadığı eğitim ve doğru bakışı sosyal medyadan alan çocuklar, İslâmi değer ve ilkelerden uzak bir şekilde yetişmeye başladı. En nihayetinde aile; dört duvar arasında birbirinden bağımsız yaşayan bireyler hâline getirildi.

Bir kale misali korumak zorunda olduğumuz ailelerimiz dağılıyor! Tehlikenin farkında mıyız?

Laiklik ve Kapitalizm ile birlikte karanlıklar perçinlendi. Huzur ve istikrarın kaybolduğu toplumumuz suç bataklığında can çekişmeye başladı. Hırsızlık, gasp, yaralama, tecavüz, taciz, uyuşturucu ve cinayetler neredeyse sıradanlaştı. Ana haber bültenleri, tarih boyunca eşine az rastlanır insanlık dışı, ahlak dışı, insaf dışı olayların haberleri ile doldu. Kendisinin, yakınının ya da bir komşusunun başına gelen hırsızlık veya dolandırıcılık olayına şahit olmayan belki de hiç kimse kalmadı. Çelik kapılarla koruma altına aldığımız evlerimizde bile güvende değiliz.

Toplumda huzur, güven, adalet, refah ve mutluluk kalmadı! Tehlikenin farkında mıyız?

Fertlerin ve toplumun düştüğü bu kötü durumdan onları kurtaracak olan İslâm da yoğun saldırı altında… Hükümleri ve çözümleri hayattan uzaklaştırıldıktan sonra onu doğru anlamaya yönelik girişimlerin de önüne geçildi. Hurafelerle dolu, akıldan ve izandan uzak, hayattan kopuk, sadece çöllere hükmeden, sarık ve cübbeden ibaret bir İslâm anlayışı, hâkim anlayış hâline dönüştürüldü. Hayata dair çözümleri olmayan İslâm anlayışı sayesinde “ateizm” ve “deizm” popüler inanç sistemleri arasına girmeye başladı.

Bizleri yoktan var eden, her türlü nimetlerle bizi rızıklandıran, hayatımızın ve ölümümüzün ancak kendisi için olduğu âlemlerin Rabbi olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın bizlere indirdiği İslâm’dan karış karış, arşın arşın uzaklaşıyoruz!

İslâmi şahsiyetimizi, teslimiyetimizi ve kulluk bilincimizi kaybediyoruz!

Neleri kaybettiğimizin ve nelerden uzaklaştığımızın, ne hale geldiğimizin ve nasıl bir akıbete doğru sürüklendiğimizin farkında mıyız?

 “Müslümanların işi (derdi) ile ilgilenmeyen (dertlenmeyen) onlardan değildir” kavli gereği toplumsal çöküşe karşı durmalı, sorunları ve sebeplerini tartışmalı ve bu halden kurtuluşun çözümünü ortaya koymak için mücadele etmeliyiz.

“Ey iman edenler! Sizleri, size hayat verecek şeylere davet ettiğinde Allah’a ve Resûl’e icabet edin. Bilin ki Allah, kişiyle kalbi (düşünceleri) arasına girer. Ve muhakkak (diriltilip), O’nun huzurunda toplanacaksınız”. (Enfâl, 24)

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.